Daha önce egodan biraz bahsetmiştim,peki kendi içimizdeki problemimizi çözdük, pamuklar gibiyiz artık ve dış dünyaya açılmanın zamanı geldi.. Hooop dur bakalım herkes kendinin senin kadar farkındamı. Düşünsenize tüm dünya üzerinde yaşayan herkes aslında ne olduğunu biliyor ve tüm iletişim,etkileşim bu doğrultuda gerçekleşiyor. Büyük ihtimalle biliyorsunuzdur İngiliz BBC Kanalı'nın hazırladığı Doctor Who adlı bir dizi vardır. Fazlasıyla fantastik olmakla beraber kült yapımlar arasında yer alır. Dizinin geçen sezon finalinde kahraman zaman lordumuz evreni yine ve yeniden büyük bir felaketten korumak için kainatın bir ucundaki noel kasabasına yerleşiyordu ve kasabanın özelliği bir gerçeklik kalkanıyla sarılmış olması ve bu nedenle hiç kimsenin yalan söyleyememesiydi.
Şimdi bir dakikalığına durup düşünelim, tüm dünya bir gerçeklik kalkanı tarafından sarılsa halimiz ne olurdu.. Ağzınızı açtığınız anda sadece ve sadece doğruyu söyleyebiliyorsunuz. Kendimde dahil olmakla beraber eminim büyük bir kitle bir daha hiç konuşmamayı seçerdi :) 
Ikili ilişkilerde de, evliliklerde de her zaman başvurduğumuz ufak yalanlarımız var çünkü karşımızdaki kişinin egosuna dokunmadan iletişim kurmanın aslında başka yolu yok. Gerçekten öyle mi? Aslında hayır tüm mesele doğru ve konforlu iletişim kurabilmekte. İletişim iki ego arasında olur iki kişilik arasında değil, verilen bir bilgiyi mantığımızla anlarız ancak kabul edip etmemek egomuza  kalmıştır.  Anlayıpta varlığını reddettiğimiz noktada da inkar başlar ve bu birçok şeyin önünü kapatır maalesef . 
 Peki ne yapacağız da hem doğru anlayıp hem doğru anlatıp hem kırmadan hem kırılmadan iletişim kurabileceğiz. Insan olmak bazen çok zor değil mi? Hiç bir hayvanın akşam olduğunda eşiyle günün nasıl geçti sorusundan başlayan ve senin annen asıl senin annene uzanan problemleri yoktur herhalde. İşte bu noktada şunu anlamamız gerekiyor iletişimdeki tek amaç konuya hizmet etmek ve mesajı düzgün vermek olmalı. Yani akşam yemeğinden başlayıpta planlayıp hiç giremediğiniz tatilden çıkıp oradanda eşinizin aslında ne kadar sorumsuz olduğuna saparsanız hoşçakal güzel gece.. Ikincisi de karşımızdaki kişinin egosuna dikkat etmemiz gerekiyor çünkü egosu rahatsız olan kişinin benlik duygusu yükseliyor, zihnini kapatıyor. Yani " çok nankörsün hiç bi şeyi beğenmiyorsun"dan sonrasını boşuna anlatmayın çünkü zaten konuşma karşınızdaki için o noktadan itibaren sona ermiş durumda. 
İletişim en az iki kişi arasında olduğuna göre bu durumda bir aktif bir de pasif kişimiz var demektir. Aktif kişi; mesajı verendir, pasif kişi ise alan. Ve bu başlangıç noktasında görsel etkileşim sandığımızdan da fazla bir yere sahiptir. Saçımız,kıyafetimiz,makyajımız.. Bir iş görüşmesine giderken evden günlük kıyafetle çıkmıyoruz değil mi çünkü karşımızdaki insanlarda güçlü ve önemli bir ilk izlenim bırakmak istiyoruz peki bunu neden günlük hayatımızda da uygulamıyoruz? Bu her dakika tebdil-i kıyafet gezip kusursuz görünmek demek değil elbette ancak yataktan çıktığı haliyle akşam tekrar yatağa giren biriyle sohbet etmek pek iç açıcı olmasa gerek. 
 Doğru iletişim kurmak başlı başına bir sanat sayılır değil mi? Bitmedi işler daha da güzel bir alıyor bu noktada çünkü tüm bunlara bir de kullandığımız kelimeler ve o kelimelere yaptığımız vurgular ekleniyor. Başarılı politikacıların çoğu iletişim sanatını uzmanlardan öğrenip halk karşısında doğru konuşan insanlar olmuştur. Kelimeler vermek istediğimiz mesajın mantıksal kısmını oluştururken vurgu ve toplamlarda karşımızdaki kişiye duygusal kısmını anlatır. Üniversitede bir öğretmenimiz ders sırasında birdenbire sıranın yanında biter ve pat diye masaya vurup bağırarak ders anlatmaya başlar hemen ardından tekrar eski ses tonuna dönerdi bu sayede bütün sınıf ders boyu korkudan ölmemek için tetikte beklerdi ve inanın şu anda bile hatırladığım kıpçakça bir çok kelimeyi bu dikkat toplama seanslarına borçluyum. 
Modern çağın insanın iletişimdeki en büyük sorunu sanırım SMS ve watsup ilişkileri olmuş vaziyette.. Her şeyi biliyoruz ama hiç bir şey anlatamıyoruz.. Emojiler bile bazen yetersiz kalıyor :) sahi çok şaşırdığımızda suratımız gerçekten de o hale gelebiliyor mu :o ya da gözlerimizden kalpler mi fışkırıyor bi şeye çok sevindiğimizde.. Eşime hamilelik haberimi telefonuna attığım bir mesajla vermiştim (1+1=3) , bir iş yemeğindeydi eve geç gelecekti ve ben çok sabırsızdım, o an öğrenmesi gerektiğine karar vermiştim. Şimdi düşünüyorum da o ilk andaki yüz ifadesini görememek, sevincine, şaşkınlığına tanık olamamak üstelik bunu çok resmi olmak durumunda kaldığı insanların arasındayken yapmış olmak hem ona hem kendime büyük bir haksızlıkmış.. 
Bu noktaya kadar sanırım iletişim nasıl olmalı nasıl olmamalı konusunda gözümüzde bir şeyler canlandı, daha sonraki günlerde öğrendiğim bir kaç küçük numarayı sizlerle paylaşmak isterim.. 
Sevgiyle..

Yorumlar

Popüler Yayınlar